berfin balseven
düşteş
desperate like a lover
the day i wake up falling
g/örüntü
ben hariç
contact
‘‘The plant kingdom, which we think of as docile, quiet, obedient, and resigned to its fate, actually symbolizes the most stubborn and fervent rebellion against destiny...’’
I begin this audio recording with a quote from Maurice Maeterlinck's book 'The Intelligence of Flowers', inviting you to a reminiscence of the fastest place in the city, the subway (the tube), about the slowest but most profound movement within us. I accelerate a century-old movement of a flower by taking the tube, experiencing minimal movement and passivity in my own body at the same time. To perceive the similar movement in our different existences, I explore the common roots of our will and this determined resistance. Thus, we can understand each other.
By entitling the recording 'desire', I refer to Schopenhauer's concept of 'will' (wille). I touch upon the essence shared by all organisms, from the simplest to the most complex, in every form life finds for itself through the concept of will. I speak of that desire which compels us to survive even in the most unfavorable places for life. The desire that moves us beyond beauty, reason, and memory. The desire that persists within and accompanies life, driving movement, proliferation, and contact even in the narrowest, most shapeless places and states.''
‘‘Uysal, sessiz, itaatkar, kendi halinde kaderine boyun eğdiğini düşündüğümüz bitki alemi aslında tam tersine kadere karşı en inatçı ve ateşli başkaldırıyı simgeler…’’
Maurice Maeterlinck’in Çiçeklerin Zekası adlı kitabından bir alıntıyla başladığım bu ses kaydında sizleri şehrin en hızlı yerinde, tüpte, içimizdeki en yavaş ama en köklü harekete dair bir anımsayışa davet ediyorum. Bir çiçeğin asırlık hareketini metroya binerek ışık hızına çıkartıyorum, bir yandan kendi bedenimde de minimum hareketi ve edilgenliği deneyimliyorum. Farklı varoluşlarımızdaki benzer hareketi görebilmek için istencimizin, bu saptantılı direncin, ortak köklerini kurcalıyorum. Böylece birbirimizi anlayabiliyoruz.
Kayıta ‘istek’ başlığını vererek Shopenhauer’in ‘istenç’ (wille) kavramına göndermede bulunuyorum. İstenç kavramına yaşamın kendine bulduğu her formda, basitinden kompleksine bütün organizmaların paylaştığı, ortak öze dokunuyorum. Yaşam için en elverişsiz yerlerde dahi bizi hayatta kalmaya itecek gücü veren o istekten bahsediyorum. Güzelin, aklın, belleğin ötesinde hareket ettirici olan o istek. En dar, en biçimsiz yerlerde ve hallerde hareket etmeye, çoğalmaya, temasa zorlayan biçare boyun eğdiğimiz..